Sinekli Bakkal Dizisi 2. Tanıtım Fragmanı
13 Aralık 2007 Perşembe
Sinekli Bakkal Dizisi Tanıtım Ve Röportaj
Sinekli Bakkal Dizisi Tanıtım Ve Röportaj
9 Aralık 2007 Harika Pazar Programı
9 Aralık 2007 Harika Pazar Programı
Özge Özberk Röportaj - Yol Yordam Bilsem Hemen Evleneceğim
Özge Özberk : Yol Yordam Bilsem Hemen Evleneceğim
18 yaşında "Bizimkiler" dizisinde başladığı oyunculuk serüvenine devam eden Özge Özberk, "Kırık Kanatlar" dizisinden ayrıldıktan sonra yeni projeler için kolları sıvadı. Şampuan reklamı için gittiği Uzakdoğu dönüşünde Kelebek'e konuşan Özberk, 3 yıldır Hayım Sadioğlu'yla birlikte olduğunu belirtip "İşe nereden başlamam gerektiğini bilsem hemen evleneceğiz" dedi...
Şampuan reklamı için Uzakdoğu’ya Phuket’e gittiniz, nasıl geçti çekimler?..
Özge Özberk - Phuket Adası’nda paket oldum. Bir daha gideceğimi sanmıyorum, korkunç bir memleket. Herkes Puket Puket diyor ama ben bir ’puket’ göremedim. İnsan bir araştırma yapar güzel mi değil mi diye. Gittik yağmur, çamur... İki gün set ertelendi zaten.
İki katlı uçakla uçtunuz yani...
Özge Özberk - O kadar bussiness gitmişim ki ben biletimi gösterir göstermez sizi üst kata alalım dediler. Uçağa binişimden inişime kadar 10 sayfa yaşadıklarımı yazdım. Çok komikti, annem diyor ki, "Kızım baktın gate’i bulamadın boşver, dönüş biletin var, ilk uçakla geri dönersin"... Koptum gülmekten. 16 saat ’anneee’ dedim... İlk defa bu kadar uzun yolculuk yapıyorum ve yalnızdım. Uzakdoğu bana çok korkunç geliyordu zaten.
Korkuyorum Uzakdoğu’dan dediniz. Tek başınıza gitmişsiniz oralara, nasıl yaklaşımlar vardı size karşı?
Özge Özberk - Vallahi evet korktum. Uzakdoğu ya, bana pek bir uzak geliyordu (gülüyor), çekiniyordum işte, köpek falan kesiyorlar diye. Allah’tan yemek zorunda kalmadım. Ama çok yardımsever ve şeker insanlarmış. Ben sete gittim bir anda kendimi oturtulmuş, kucağımda yastık, ayaklarım suda, masaj yapılıyor, ellerim manikürde, kafam arkaya dayanmış masajda buldum. Görmeliydin yüzümdeki gülümsemeyi. Çok komikti durumum. Kit adında bana yardım eden asistan bir kız vardı. Her 5 dakikada bir gelip, "Bir şey ister misiniz" diye soruyordu. O kadar ilgilendi ki, artık ben sonunda "Kit, git" derken buldum kendimi (gülüyor). Sonra Türkiye’den Özge Özberk diye tanıtıyorlar. Herkes ’aaa’ diye fotoğraf çektiriyordu. Bir de dönüşte orada çok fena bir korku yaşadım...
Niye ki, ne oldu?
Özge Özberk - Orada tsunami, felaket durumu var ya, havaalanında check’i yaptırdım, kapıyı arıyorum, ordan oraya koşuştururken, kafamı bir çevirdim belki 1500 tane öğrenci, bunun 1300’ü kız ordusu bana doğru koşuyor. Dedim ki burada bu kadar popüler olamam herhalde! Çekildim kenara. Dedim ki, herhalde uçak kaçıyor da koşuyorlar ama bu kadar çığlık çığlığa niye gitsinler? Elinde pankartlı bir kızı çektim sordum ne oluyor diye. Tayland’ın en ünlü popstarı uçaktan inmiş. Kapılara çığlık kıyamet üşüştüler bunlar. Acayip korkmuştum o anda.
Kıyafet aldınız mı kendinize?
Özge Özberk - İstanbul’da daha fazlası var, biliyor musun! Üstelik nasıl pahalı anlatamam... Turistleri kazıklıyorlar vallahi... İki mumluk aldım bir de kimono tarzı bir şey...
AMERİKA’YA GİDİYORUM
Orada Amerikalı bir oyuncu koçunuz ve yönetmeniniz olmuş... Belki sizin de Hollywood yolunuz düşer...
Özge Özberk - Evet... Kim, Amerikalı ve kocası Türk. Türk insanlarına aşırı düşkünlüğü ve sevgisi var. İnanılmaz iyi bir oyuncu koçu ve yönetmen. New York’ta yaşıyor. Kadınla o kadar anlaştık ki, beni kendi kardeşi gibi gördü. Çekimlerden 2 hafta sora Amerika’ya gittik, eşiyle birlikte yemek yiyip, buluştuk... Hálá yazışıyoruz. Geçenlerde Lübnan’da çok yakın dostlarım var, mahsur kaldılar, "Dua et" diye yazdı bana. Hollywood ise... Bakın, işte burada Hollywood (gülüyor ve Hollywood yazılı küllüğü gösteriyor)... Hollywood evimizde, Evimiz Hollywood’da... Ben gitmedim o bana geldi. Şaka bir yana nerede işini yapıyorsan taşlarını cebine doldurmadan, birikimini yapmadan, o taşlarını orada saçma cesaretin yoksa gidemezsin Hollywood’a. Burada o kadar donanımın olmalı ki seni geri çevirmemeliler. Ya da çok sıkı arkanın olması geriyor.
Her iş için geçerli değil mi ama bu dediğiniz. Birikimin olsa da eğer çevren ve arkan yoksa bir yere ulaşman zor...
Özge Özberk - Birikimsiz olsan da çevren varsa yapıyorsun evet. Birikimsiz olanların oynadığını da gördük... Ama o cesareti bulman için kendine çok çok güvenmen gerekiyor. Başta tabii bir dil problemi var. Ben bu yıl 3 ay kalıp Amerika’da dil sorununu tamamen halledeyim demiştim ama diziden ve işlerden fırsat bulamamıştım. Bu sene dizi işini bitirip bu işi halletmek istiyorum.
Kırık Kanatlar’dan ayrıldınız... Neden?
Özge Özberk - Senaryo ile ilgili çok büyük problemlerim vardı, olmadı. Rolün ilerisini göremediğim ve huzursuz olduğum için ayrıldım...
Sinema projesi var mı peki?
Özge Özberk - Evet, Özcan Deniz’in ’Ya Sonra’ adlı bir hikayesi vardı ama ertelendi... Osman Sınav’ın ’Pars’ adlı filminde narkotik polisi oynayacağım. Operasyonlara falan katılacağım. Artık coşmak ve koşmak istiyorum. Yeter bu kadar ağır abla ve duygusal roller...
Koşmayı ve coşmayı becerebilecek misiniz peki?
Özge Özberk - Vallahi ben koşmaya başladım, gerçi GORA’da biraz koşmuştum ama tabii bu ayrı bir koşturma olacak...
Peki, şimdi bir evlilik de söz konusu sanırım yakın zamanda...
Özge Özberk - Evet, nişanlım Hayım’la biri bizi yönlendirsin diye bekliyoruz. Bu işlere nereden başlanır, nasıl bir şey istiyoruz bilemiyoruz. Her genç kızın hayali durumunu ben yaşamadığım için ne yapacağımı bilmiyorum. Aslında tarih şu, şurada düğününüz var deseler hemen koşup evleneceğiz. Her şeye olur diyecek bir havadayım. Ama sanırım yılbaşından sonra plan yapacağız ve uğraşacağız. Bu yaz nişanımız olmuştu, iki yıldır beraberiz. Ben 30, Hayım 34 yaşında, artık vaktimiz geldi. Küçükken ben evlenmem derdim ama doğanın kanunu galiba evleniyoruz işte. Doğru adamı buldun mu tamam ve ben de buldum...
Ne işi yapıyor nişanlınız?
Özge Özberk - Maden işletmeciliği yapıyor. Sivas’ta bir demir madeni var, patlatıyor dağları, çıkarıyor demirleri. Zor işi var. Ben gittim gördüm, inceledim. Çok zor işi, bir geliyor yüzü kıpkırmızı.
Ne olacak soyadınız evlenince?
Özge Özberk - Sadioğlu... Ama Özberk iyidir yine de... Tabii Özge Özberk bir şarkıcı ismi olarak iyidir (gülüyor). Ayvalık’ta dış çekim yaptığımız zaman çoluk çocuk imza alıyorlardı. Bir tanesine "Özge Özberk, sevgilerimle" yazdım. Bana "Ablaaa, sen şarkıcı mısın ya?" dedi. "Yok canım dizi çekiyoruz" dedim. Tabii ki bilmek zorunda değil ama çok gülmüştüm.
Özge Özberk
Röportaj : Dilek DALLIAĞ
Kaynak : Hürriyet Kelebek
18 yaşında "Bizimkiler" dizisinde başladığı oyunculuk serüvenine devam eden Özge Özberk, "Kırık Kanatlar" dizisinden ayrıldıktan sonra yeni projeler için kolları sıvadı. Şampuan reklamı için gittiği Uzakdoğu dönüşünde Kelebek'e konuşan Özberk, 3 yıldır Hayım Sadioğlu'yla birlikte olduğunu belirtip "İşe nereden başlamam gerektiğini bilsem hemen evleneceğiz" dedi...
Şampuan reklamı için Uzakdoğu’ya Phuket’e gittiniz, nasıl geçti çekimler?..
Özge Özberk - Phuket Adası’nda paket oldum. Bir daha gideceğimi sanmıyorum, korkunç bir memleket. Herkes Puket Puket diyor ama ben bir ’puket’ göremedim. İnsan bir araştırma yapar güzel mi değil mi diye. Gittik yağmur, çamur... İki gün set ertelendi zaten.
İki katlı uçakla uçtunuz yani...
Özge Özberk - O kadar bussiness gitmişim ki ben biletimi gösterir göstermez sizi üst kata alalım dediler. Uçağa binişimden inişime kadar 10 sayfa yaşadıklarımı yazdım. Çok komikti, annem diyor ki, "Kızım baktın gate’i bulamadın boşver, dönüş biletin var, ilk uçakla geri dönersin"... Koptum gülmekten. 16 saat ’anneee’ dedim... İlk defa bu kadar uzun yolculuk yapıyorum ve yalnızdım. Uzakdoğu bana çok korkunç geliyordu zaten.
Korkuyorum Uzakdoğu’dan dediniz. Tek başınıza gitmişsiniz oralara, nasıl yaklaşımlar vardı size karşı?
Özge Özberk - Vallahi evet korktum. Uzakdoğu ya, bana pek bir uzak geliyordu (gülüyor), çekiniyordum işte, köpek falan kesiyorlar diye. Allah’tan yemek zorunda kalmadım. Ama çok yardımsever ve şeker insanlarmış. Ben sete gittim bir anda kendimi oturtulmuş, kucağımda yastık, ayaklarım suda, masaj yapılıyor, ellerim manikürde, kafam arkaya dayanmış masajda buldum. Görmeliydin yüzümdeki gülümsemeyi. Çok komikti durumum. Kit adında bana yardım eden asistan bir kız vardı. Her 5 dakikada bir gelip, "Bir şey ister misiniz" diye soruyordu. O kadar ilgilendi ki, artık ben sonunda "Kit, git" derken buldum kendimi (gülüyor). Sonra Türkiye’den Özge Özberk diye tanıtıyorlar. Herkes ’aaa’ diye fotoğraf çektiriyordu. Bir de dönüşte orada çok fena bir korku yaşadım...
Niye ki, ne oldu?
Özge Özberk - Orada tsunami, felaket durumu var ya, havaalanında check’i yaptırdım, kapıyı arıyorum, ordan oraya koşuştururken, kafamı bir çevirdim belki 1500 tane öğrenci, bunun 1300’ü kız ordusu bana doğru koşuyor. Dedim ki burada bu kadar popüler olamam herhalde! Çekildim kenara. Dedim ki, herhalde uçak kaçıyor da koşuyorlar ama bu kadar çığlık çığlığa niye gitsinler? Elinde pankartlı bir kızı çektim sordum ne oluyor diye. Tayland’ın en ünlü popstarı uçaktan inmiş. Kapılara çığlık kıyamet üşüştüler bunlar. Acayip korkmuştum o anda.
Kıyafet aldınız mı kendinize?
Özge Özberk - İstanbul’da daha fazlası var, biliyor musun! Üstelik nasıl pahalı anlatamam... Turistleri kazıklıyorlar vallahi... İki mumluk aldım bir de kimono tarzı bir şey...
AMERİKA’YA GİDİYORUM
Orada Amerikalı bir oyuncu koçunuz ve yönetmeniniz olmuş... Belki sizin de Hollywood yolunuz düşer...
Özge Özberk - Evet... Kim, Amerikalı ve kocası Türk. Türk insanlarına aşırı düşkünlüğü ve sevgisi var. İnanılmaz iyi bir oyuncu koçu ve yönetmen. New York’ta yaşıyor. Kadınla o kadar anlaştık ki, beni kendi kardeşi gibi gördü. Çekimlerden 2 hafta sora Amerika’ya gittik, eşiyle birlikte yemek yiyip, buluştuk... Hálá yazışıyoruz. Geçenlerde Lübnan’da çok yakın dostlarım var, mahsur kaldılar, "Dua et" diye yazdı bana. Hollywood ise... Bakın, işte burada Hollywood (gülüyor ve Hollywood yazılı küllüğü gösteriyor)... Hollywood evimizde, Evimiz Hollywood’da... Ben gitmedim o bana geldi. Şaka bir yana nerede işini yapıyorsan taşlarını cebine doldurmadan, birikimini yapmadan, o taşlarını orada saçma cesaretin yoksa gidemezsin Hollywood’a. Burada o kadar donanımın olmalı ki seni geri çevirmemeliler. Ya da çok sıkı arkanın olması geriyor.
Her iş için geçerli değil mi ama bu dediğiniz. Birikimin olsa da eğer çevren ve arkan yoksa bir yere ulaşman zor...
Özge Özberk - Birikimsiz olsan da çevren varsa yapıyorsun evet. Birikimsiz olanların oynadığını da gördük... Ama o cesareti bulman için kendine çok çok güvenmen gerekiyor. Başta tabii bir dil problemi var. Ben bu yıl 3 ay kalıp Amerika’da dil sorununu tamamen halledeyim demiştim ama diziden ve işlerden fırsat bulamamıştım. Bu sene dizi işini bitirip bu işi halletmek istiyorum.
Kırık Kanatlar’dan ayrıldınız... Neden?
Özge Özberk - Senaryo ile ilgili çok büyük problemlerim vardı, olmadı. Rolün ilerisini göremediğim ve huzursuz olduğum için ayrıldım...
Sinema projesi var mı peki?
Özge Özberk - Evet, Özcan Deniz’in ’Ya Sonra’ adlı bir hikayesi vardı ama ertelendi... Osman Sınav’ın ’Pars’ adlı filminde narkotik polisi oynayacağım. Operasyonlara falan katılacağım. Artık coşmak ve koşmak istiyorum. Yeter bu kadar ağır abla ve duygusal roller...
Koşmayı ve coşmayı becerebilecek misiniz peki?
Özge Özberk - Vallahi ben koşmaya başladım, gerçi GORA’da biraz koşmuştum ama tabii bu ayrı bir koşturma olacak...
Peki, şimdi bir evlilik de söz konusu sanırım yakın zamanda...
Özge Özberk - Evet, nişanlım Hayım’la biri bizi yönlendirsin diye bekliyoruz. Bu işlere nereden başlanır, nasıl bir şey istiyoruz bilemiyoruz. Her genç kızın hayali durumunu ben yaşamadığım için ne yapacağımı bilmiyorum. Aslında tarih şu, şurada düğününüz var deseler hemen koşup evleneceğiz. Her şeye olur diyecek bir havadayım. Ama sanırım yılbaşından sonra plan yapacağız ve uğraşacağız. Bu yaz nişanımız olmuştu, iki yıldır beraberiz. Ben 30, Hayım 34 yaşında, artık vaktimiz geldi. Küçükken ben evlenmem derdim ama doğanın kanunu galiba evleniyoruz işte. Doğru adamı buldun mu tamam ve ben de buldum...
Ne işi yapıyor nişanlınız?
Özge Özberk - Maden işletmeciliği yapıyor. Sivas’ta bir demir madeni var, patlatıyor dağları, çıkarıyor demirleri. Zor işi var. Ben gittim gördüm, inceledim. Çok zor işi, bir geliyor yüzü kıpkırmızı.
Ne olacak soyadınız evlenince?
Özge Özberk - Sadioğlu... Ama Özberk iyidir yine de... Tabii Özge Özberk bir şarkıcı ismi olarak iyidir (gülüyor). Ayvalık’ta dış çekim yaptığımız zaman çoluk çocuk imza alıyorlardı. Bir tanesine "Özge Özberk, sevgilerimle" yazdım. Bana "Ablaaa, sen şarkıcı mısın ya?" dedi. "Yok canım dizi çekiyoruz" dedim. Tabii ki bilmek zorunda değil ama çok gülmüştüm.
Özge Özberk
Röportaj : Dilek DALLIAĞ
Kaynak : Hürriyet Kelebek
Uğur Polat İle Söyleşi
Uğur Polat ile Söyleşi
O, hiç özel yaşantısıyla gündeme gelmedi. Hep yaptığı işlerle anıldı. Ankara'dan İstanbul'a gelmesiyle hayatında yeni bir dönem başlayan ve Türk sinemasında önemli işlere imza atan gerçek bir beyefendiyle, Uğur Polat'la sinema, tiyatro ve TV üzerine koyu bir sohbete daldık.
Ben oyuncuyum, benim mesleğim bu. Elimden başka bir şey gelmez.
Hakkınızda tek bir olumsuz söz duymadım. Pek de medya önünde olmayıp bu kadar sevilmek nasıl bir duygu?
Açıkçası özel bir şey yapmıyorum. Yapım bu, elimden başka bir şey gelmez. Böyle yetiştim, böyle gördüm, böyle bir gelenekten geliyorum. Özel bir şey yapmıyorum, içimden böyle geliyor.
"2 Süper Film Birden"in çekimleri nasıl geçti. Ortaya çıkan film, beklentilerinizi karşıladı mı?
Ben 2 gün çalıştım o filmde. Küçük bir rolüm var. Ama bu 2 güne değdi. Henüz filmi izleme şansım olmadı. Antalya'da festivalde izleme şansım olacak. Oraya da seçilmiş 9 filmden biri olmuş, ona da çok sevindim.
Bu yıl "Babam ve Oğlum" gibi geniş izleyici kitlesine ulaşmış bazı filmler festivalde yer alamıyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Öyle bir şartname varmış, o şartnameye uymuşlar. Çok film başvurmuş. Baktılar ki başa çıkılamayacak, böyle bir şartnameyi devreye sokmuşlar. O durumda da birkaç film de elenmiş oldu ister istemez ama keşke hepsi katılabilseydi. Gönlüm onu isterdi tabi ama böyle bir şartname varsa da yapılacak bir şey yok.
Genelde depresif rollerin oyuncusu olarak anılıyorsunuz. Bu filmde yine psikolojik yönü ağır basan bir karakteri mi canlandırdınız?
Yok, tam tersi. Tam böyle çakal çukal takımından birini oynuyorum (gülüyor). İnsanlara seks kasetleriyle şantaj yapıp para kaldırmaya çalışan üçkağıtçının birini oynuyorum.
Sizi komedi filmlerinde görmek isteyenler de var. Komedi ya da korku sineması gibi diğer film türlerine nasıl bakıyorsunuz?
Hepsine çok sıcak bakarım. Yeter ki senaryo iyi olsun ve rol de benim oynayabileceğim bir rol olsun. Yani senaryo iyi olduktan sonra hiçbir problem yok. Hani bir eşcinsel de oynanır. Yeter ki senaryo iyi olsun, o eşcinsel bir şeyler anlatsın, bir derdi olsun, karikatür olmasın. Yoksa komediye de çok sıcak bakıyorum ama bizdeki komedi anlayışı biraz Türk sinemasında ya Hababam Sınıfı mantığıyla çekiliyor ya da çekilmiyor. İki arada bir derede. Bir derdi, bir sıkıntısı olmalı, insanın söyleyecek sözü olmalı diye düşünüyorum. Yoksa Hababam Sınıfı gibi bir komedide olmak istemem beceremem yani öyle karikatür bir şeyi beceremem...
Filmlerde canlandırdığınız karakterlerin gerçek yaşamınızla örtüşen yanları var mı?
Hayır. Karşılaşma'da çok büyük bir travma yaşamış bir adamı canlandırdım. Oğlu trafik kazasında ölmüş, kendisi kanserle mücadele ediyor, mutsuz bir evlilik... Yani benim daha hiç evliliğim olmadı, bir oğlum yok, başıma çok şükür öyle bir hastalık gelmedi, öyle bir travma yaşamadım. Hani ben de bir takım travmalar yaşadım çocukluğumda. Her insan yaşamıştır ama oynadığım rollerle özdeşleştirme kurmuyorum, geçmişimde de öyle benzerlikler yok, çoğuyla yok. Salkım Hanım'ın Taneleri'nde de Levon'u oynadım. O da içine kapanık bir adamdı ama hayatta öyle bir şeyim olmadı.
"Filler ve Çimen"deki performansınız biraz tartışıldı. Onun dışında sinemada, tiyatroda yaptığınız her iş ve seslendirmen olarak katkıda bulunduğunuz eserler hep büyük beğeni kazandı. Kendinizi bu alanların hangisinde daha başarılı görüyorsunuz?
Hepsini ben keyif alarak yapıyorum, seslendirme hariç, seslendirme yapmıyorum uzun süredir. O çünkü keyif alınacak bir şey değil. Yani saatlerce stüdyoda bekleyip başka birine ses vermek, hiçbir şey yaratmadan sadece zaman tüketmek, karşılığında çok cüzi paralarla iş yapmak keyifli değil ama sinema ve tiyatro gerçekten olmazsa olmaz şeyler. Çünkü ben oyuncuyum, benim mesleğim bu. Elimden başka bir şey gelmez. Oyunculuk yapacağım. Bunu ya sinemada, ya tiyatroda, ya da televizyonda yapacağım. "Filler ve Çimen"le ilgili olarak da Derviş Zaim'in ikinci filmiydi. Benden böyle bir dayanışma rica etti. Ben de o dayanışma içinde olmak istedim.
Keşke oynamasaydım dediğiniz bir film var mı?
Yok, hayır bütün filmlerimi seçerek, isteyerek oynadım. Senaryo iyiyse, benim içimi kaşıyacak, böyle karnıma ağrı saplayacak bir senaryoysa, hangi rol olursa olsun; arkadan geçmeye bile razıyım.
Sizce oyunculuğun ideal bir yaşı var mıdır? Şu an oynadığınız filmlerde, oyunculuğa ilk başladığınız dönemki heyecanı duyuyor musunuz?
Tabi ben de yaşlandıkça bana gelen roller de değişmeye başladı. Yaşım 45 oldu ve artık bundan önce oynadığım rolleri oynama şansım giderek azalıyor. Çünkü daha gençtim, şimdi daha olgun yaşa geldim, giderek daha da yaşlanıyorum. Ona göre roller oynuyorum. Şimdi yeni gelen oyunculara bıraktık o rolleri. Onlar çok başarıyla canlandırıyorlar. Ama tabi ki oyunculuk yaşla da doğru orantılı gelişiyor. Hani derler ya "şarap gibi"dir. Gerçekten öyle. Tecrübeyle doğru orantılı bu, yaşadıklarınızla, biriktirdiklerinizle, oyunculukla beslenmesiyle doğru orantılı. O yüzden oyunculukta da yaşlanmak güzel.
Anadolu Üniversitesi Tiyatro Bölümü'nde öğretim görevlisi olarak da çalıştınız. Genç oyuncu adaylarıyla deneyimlerinizi paylaşmak nasıl bir duygu?
3 yıl ders verdim. Artık vermiyorum, elimden geldiğince vermeye çalıştım ama hocalık başka bir şey gerçekten. Hem Eskişehir'in yapısı gereğiyle taşıma suyla değirmen dönmüyor. İstanbul'da yaşıyordum buradan apar topar ders verip tekrar dönüyordum. Olmuyordu orada olmak lazım, orada yaşamak lazım, öğrencilerle mesai geçirmek lazım. Haftanın bir günü ders vermekle olmuyor. Bir de hocalık başka bir şey. Yani daha farklı psikolojilerden de anlamak gerekiyor. O da bir tecrübe, biraz erken olduğunu düşünüyorum. İnşallah daha ileride, daha olgunlaşınca... Güzel bir şey çünkü gençlerle haşır neşir olmak çok güzel. Hem kendinizi de besliyorsunuz, kendinizi de diri tutuyorsunuz onlar sayesinde ama yine de bu konuda eksikliğim çok.
Sıradan bir filmde başrol oynamak mı, yoksa daha geniş kitlelere ulaşan bir yapımda yan rol almak mı sizi daha çok cezbeder?
Başrol oynamanın keyfi de ayrı, böyle yardımcı rollerde oynamak da çok keyifli. Senaryo iyiyse, benim içimi kaşıyacak, böyle karnıma ağrı saplayacak bir senaryoysa, hangi rol olursa olsun arkadan geçmeye bile razıyım. Yeter ki iyi bir senaryo olsun, iyi bir yönetmenin elinden çıksın, usta işi olsun. Önemli değil.
Halkın içinde yaşadığınız söylenir hep. Dışarıda size karşı tepkiler nasıl?
Çok sevdiklerine şahit oluyorum. Yolda, otururken, sohbet ederken... O hayat, başka bir hayat. Sokağa çıktığım zaman ben oyuncu değilim. Bana herkes saygıyla, sevgiyle yaklaşıyor. Memnunum çünkü ben çok ortalarda olan biri değilim.
Birçok TV dizisinde de rol aldınız. Şu an TV dizilerinin durumunu nasıl görüyorsunuz? Bu dizilerde ve sinemada tabi, oyunculuk eğitimi almamış ünlülerin fazlaca başrollerde görünmesi sizi rahatsız ediyor mu?
Televizyonda gerçekten iyi paralar kazanılmaya başlandı. Hem yapımcısına, hem oyuncusuna iyi para kazandırıyor. Durum böyle olunca da bu pastadan pay almak isteyen bir sürü insan var. Aklına gelen ilk fikirle bir senaryo yazıp ortaya çıkıyorlar bir dizi çekmek adına ama gerçekten olmamış senaryolar bunlar. Yani çoğu iyi değil, bir sürü de dizi var şu an, çoğu elenip gidecek. Bu bir furya. Herkes ne kapmak isterse atlıyor bu işe.
Sizin yayından kaldırılan dizleriniz oldu mu?
Oldu tabi, 2 tane üst üste dizim kalkmıştı : "İstanbul Şahidimdir" ve "Seher Vakti" dizileri.
Sizce senaryoları mı yetersizdi, yoksa tamamen rating sorunları mı?
Senaryoları yeterli olduğu için ben evet dedim. Yetersiz bir senaryo olsaydı evet demezdim ama burada başka şeyler, bizi aşan şeyler giriyor: yayın saati, yayınlandığı kanalın politikası, karşısında tutulan bir dizi var mı yok mu gibi parametreleri var. Benim hiç anlayamadığım, hiç bilmediğim şeyler. Olan biz oyunculara oluyor, gerçekten üzülüyorum. Sanki benim yüzümden kalkmış gibi bir psikolojiye giriyorum. O yüzden ben geçen yıl hiçbir TV dizisinde oynamadım. Yani biraz küstüm, uzaklaştım o piyasadan. Bir sürü insan oradan ekmek yiyor ve ona göre planını yapıyor, pat diye kalkınca bir anda ortada kalıyor. Bir de tabi çok dizi olunca bu kadar elemanı nasıl karşılayacaksınız? İstihdam sorunu var. Türkiye'de bu kadar görüntü yönetmeni yok, Türkiye'de bu kadar senarist yok. Birbirimizi kandırmayalım yani. Bu kadar iyi ışıkçı, iyi kostümcü yok, iyi sanat yönetmeni yok, iyi oyuncu yok, iyi nakliyeci yok. Bu kadar çok dizi olunca... Ama hayat akıp gidiyor, yani yarış içindesiniz. Kalitesiz elemanlarla bu iş ne kadar iyi oluyor işte görüyoruz. Çamur gibi diziler izliyoruz. Çok kötü senaryolar, çok kötü oyuncuların oynadığı maalesef...
TV dizilerindeki başarı yakalandıktan sonra, bunu bir de sinemada deneyelim mantığına karşıyım.
Şimdiye kadar çalıştığınız yönetmenler içerisinde birlikte çalışmaktan en çok keyif aldığınız isimler kimler oldu?
Son filmimde sevgili Ömer Kavur'la keyifle çalıştım. Ben bütün yönetmenlerimle keyifle çalıştım ama tabi Ömer Kavur çok başka bir tecrübe oldu benim için. Bir oyuncuyla nasıl diyalog kurulması gerektiğini iyi bilen, oyuncuya karşı hiçbir kompleks duymayan, sevgi saygı duyan, onu özgür bırakan, rahat bırakan bir yönetmen. Bir de çok donanımlıydı. Çok bilgili, çok görgülüydü. Hani bir ders gibiydi, okul gibiydi onunla çalışmak. Onun dışında genç yönetmenlerle de çalışmaktan çok keyif aldım. Derviş Zaim'le, Serdar Akar'la, en son Murat Şeker'le, daha bir dolu var, Çağan Irmak'la çalıştım.
Yurtdışında yaşamış Türk yönetmenlerin çektiği filmlerde daha farklı bir hava mı oluyor? Hikayeleri daha farklı mı işliyorlar?
Mesela Fatih Akın. Onların da başka dertleri var orada. Yani hem orada yaşayıp hem oralı olmak ama aslında bir Türk olmak gibi sıkıntıları var. O sıkıntıları anlatmak daha farklı bir dil gerektiriyor olabilir ve gerçekten Fatih Akın yaratıcılığı üst düzeyde olan bir yönetmen. Hem senarist olarak, hem yönetmen olarak. Tabi ki ortaya çıkan sonuç çok farklı. Bir de ellerinde iyi paralar var, prodüksiyon olanakları çok zengin. Gerçekten Türkiye'de ilk filmi çeken bir yönetmenle kıyasladığımızda Fatih Akın'ın arkasında iyi bir sektör var en azından, Alman film sektörü var. Türkiye'yle kıyaslandığında çok avantajları var. Üstüne bir de yaratılıcılık eklendiği zaman iş zaten kendiliğinden çözülüyor...
Türk sineması, 90'ların başında durağan bir dönem geçirdi. Şimdi yeniden bir hareketlenme var. Sizce Türk sineması eski havasını yakalayabilecek mi?
Tabi çok farklı. Giderek daha iyi olacaktır mutlaka ama bir şeyin ayrımına varmak lazım. TV dizilerindeki başarı yakalandıktan sonra bunu bir de sinemada deneyelim mantığına karşıyım ben. TV mantığıyla sinema yapmaya karşıyım. Televizyon mantığıyla, televizyon formatıyla çekilen senaryolar, konular sinema mantığına uymuyor. Oyunculuğu farklı. Sinema sanat bir kere, televizyon bir sanat değil. Sinema bir sanatsa o sanatın gerekliliğini yerine getirmek lazım. Hem senaryonuzda, hem kameranızda, hem ışık kullanımınızda, hem de oyunculuk anlamında o sanatın gerektirdiklerini yerine getirmeniz lazım. Ama televizyon mantığıyla çekerseniz hani 5 günde çekelim, 6. gün dublajını yapalım, 7. günde yayına sokalım gibi. Yalapşap, ucundan değinerek konulara, kazımadan, karton karton tiplerle... Karton tipler bitti, onlar eski Yeşilçam sinemalarındaydı, arkası yoktu, tek boyutluydu, şimdi 3 boyutlu her şey. Yani kazıdıkça altından bir sürü dert çıkıyor, sıkıntı çıkıyor. O anlamda böyle Hababam Sınıfı gibi, Hırsız Var gibi filmler, asla küçümsemiyorum, onlarda da bir sürü emek var ama sinema değiller benim gözümde...
Yerli sinemamızda filmler biraz acele mi çekiliyor? Profesyonellik konusunda eksiklik var mı sizce?
Profesyonel çekilmediği konusunda katılıyorum. Yurt dışında 6-7 ayda çekilen bir film Türkiye'de 1, 1.5 ayda çekiliyor. Rekorlar var, 15 günde, 10 günde çekilen sinema filmi var. Sinemanın doğasına aykırı. Neden? Teknik olanaksızlıklardan, maddi olanaksızlıklardan. Bir tekrarda kabul edilecek sahneler... Halbuki olana kadar çekmek lazım.
Kendi filmlerinizin çekim sürecinde, sık tekrar oluyor mu?
Olana kadar çekmekten yanayım. Ben içime sinmediyse yönetmenden rica ediyorum bu sahneyi tekrar çekelim diye. Ama nereye kadar ısrarcı olabilirsin. Çünkü bir film harcanıyor ve para gidiyor. Maalesef buralarda kilitleniyor işler Türkiye'de...
Bir hazırlanma süreci oluyor mu? Oynadığınız roller için özel bir çalışmaya gerek duyuyor musunuz?
Tabi, dersimi çalışarak gidiyorum. Okuyorum çekilecek sahneleri, kendi kafamda dramatizesini yapıyorum, ezberliyorum rolümü. Ama oynadığımız roller öyle çok özel karakterler değil, sıradan karakterler. Üzerinde uzun uzun ön hazırlık yapılacak karakterler değil. Çünkü edebiyat uyarlaması çekmiyorsanız Yağmur Adam gibi özel karakterleri, üzerinde çalışılması gereken rolleri oynamıyoruz.
"Şu kitap sinemaya uyarlansa, çok güzel film olurdu" dediğiniz bir kitap var mı?
Çok ender. "Salkım Hanımın Taneleri" uyarlandı. Yılmaz Karakoyunlu'nun bir romanı. Benim oynadığım 15 film içinde uyarlama bir tek o var yanlış hatırlamıyorsam. Hepsi özgün senaryolardı. Beyoğlu'na çıktığımızda karşılaştığımız sıradan insanlar. Tabi kazıdığınız zaman altından bir sürü şey çıkıyor ama fiziksel bir özelliğe dikkat çekmek gerekiyorsa onun üzerine özel bir çalışma yapmak gerekir. Ama normal sağlıklı bir adamsa sadece içinde psikolojik sıkıntıları varsa özel bir çalışma yapmaya gerek yok. Tiyatroda öyle değil. Tiyatroda oynadığınız karakteri gerçekten irdelemek lazım. Biz Shakespeare de oynuyoruz, bir sürü dünya klasiği de oynuyoruz. Onlara çalışmak gerekiyor.
Sinemayı internetten takip ediyor musunuz?
İnternetle aram çok yok. Bir iki site var : Tiyatro, sinema sitelerine giriyorum ve günceli takip etmek için haber sitelerine bakarım. Günümün büyük bölümünü bilgisayar başında geçirmiyorum, çok da kapılmak istemiyorum.
Uğur Polat
Röportaj : www.film.gen.tr
O, hiç özel yaşantısıyla gündeme gelmedi. Hep yaptığı işlerle anıldı. Ankara'dan İstanbul'a gelmesiyle hayatında yeni bir dönem başlayan ve Türk sinemasında önemli işlere imza atan gerçek bir beyefendiyle, Uğur Polat'la sinema, tiyatro ve TV üzerine koyu bir sohbete daldık.
Ben oyuncuyum, benim mesleğim bu. Elimden başka bir şey gelmez.
Hakkınızda tek bir olumsuz söz duymadım. Pek de medya önünde olmayıp bu kadar sevilmek nasıl bir duygu?
Açıkçası özel bir şey yapmıyorum. Yapım bu, elimden başka bir şey gelmez. Böyle yetiştim, böyle gördüm, böyle bir gelenekten geliyorum. Özel bir şey yapmıyorum, içimden böyle geliyor.
"2 Süper Film Birden"in çekimleri nasıl geçti. Ortaya çıkan film, beklentilerinizi karşıladı mı?
Ben 2 gün çalıştım o filmde. Küçük bir rolüm var. Ama bu 2 güne değdi. Henüz filmi izleme şansım olmadı. Antalya'da festivalde izleme şansım olacak. Oraya da seçilmiş 9 filmden biri olmuş, ona da çok sevindim.
Bu yıl "Babam ve Oğlum" gibi geniş izleyici kitlesine ulaşmış bazı filmler festivalde yer alamıyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Öyle bir şartname varmış, o şartnameye uymuşlar. Çok film başvurmuş. Baktılar ki başa çıkılamayacak, böyle bir şartnameyi devreye sokmuşlar. O durumda da birkaç film de elenmiş oldu ister istemez ama keşke hepsi katılabilseydi. Gönlüm onu isterdi tabi ama böyle bir şartname varsa da yapılacak bir şey yok.
Genelde depresif rollerin oyuncusu olarak anılıyorsunuz. Bu filmde yine psikolojik yönü ağır basan bir karakteri mi canlandırdınız?
Yok, tam tersi. Tam böyle çakal çukal takımından birini oynuyorum (gülüyor). İnsanlara seks kasetleriyle şantaj yapıp para kaldırmaya çalışan üçkağıtçının birini oynuyorum.
Sizi komedi filmlerinde görmek isteyenler de var. Komedi ya da korku sineması gibi diğer film türlerine nasıl bakıyorsunuz?
Hepsine çok sıcak bakarım. Yeter ki senaryo iyi olsun ve rol de benim oynayabileceğim bir rol olsun. Yani senaryo iyi olduktan sonra hiçbir problem yok. Hani bir eşcinsel de oynanır. Yeter ki senaryo iyi olsun, o eşcinsel bir şeyler anlatsın, bir derdi olsun, karikatür olmasın. Yoksa komediye de çok sıcak bakıyorum ama bizdeki komedi anlayışı biraz Türk sinemasında ya Hababam Sınıfı mantığıyla çekiliyor ya da çekilmiyor. İki arada bir derede. Bir derdi, bir sıkıntısı olmalı, insanın söyleyecek sözü olmalı diye düşünüyorum. Yoksa Hababam Sınıfı gibi bir komedide olmak istemem beceremem yani öyle karikatür bir şeyi beceremem...
Filmlerde canlandırdığınız karakterlerin gerçek yaşamınızla örtüşen yanları var mı?
Hayır. Karşılaşma'da çok büyük bir travma yaşamış bir adamı canlandırdım. Oğlu trafik kazasında ölmüş, kendisi kanserle mücadele ediyor, mutsuz bir evlilik... Yani benim daha hiç evliliğim olmadı, bir oğlum yok, başıma çok şükür öyle bir hastalık gelmedi, öyle bir travma yaşamadım. Hani ben de bir takım travmalar yaşadım çocukluğumda. Her insan yaşamıştır ama oynadığım rollerle özdeşleştirme kurmuyorum, geçmişimde de öyle benzerlikler yok, çoğuyla yok. Salkım Hanım'ın Taneleri'nde de Levon'u oynadım. O da içine kapanık bir adamdı ama hayatta öyle bir şeyim olmadı.
"Filler ve Çimen"deki performansınız biraz tartışıldı. Onun dışında sinemada, tiyatroda yaptığınız her iş ve seslendirmen olarak katkıda bulunduğunuz eserler hep büyük beğeni kazandı. Kendinizi bu alanların hangisinde daha başarılı görüyorsunuz?
Hepsini ben keyif alarak yapıyorum, seslendirme hariç, seslendirme yapmıyorum uzun süredir. O çünkü keyif alınacak bir şey değil. Yani saatlerce stüdyoda bekleyip başka birine ses vermek, hiçbir şey yaratmadan sadece zaman tüketmek, karşılığında çok cüzi paralarla iş yapmak keyifli değil ama sinema ve tiyatro gerçekten olmazsa olmaz şeyler. Çünkü ben oyuncuyum, benim mesleğim bu. Elimden başka bir şey gelmez. Oyunculuk yapacağım. Bunu ya sinemada, ya tiyatroda, ya da televizyonda yapacağım. "Filler ve Çimen"le ilgili olarak da Derviş Zaim'in ikinci filmiydi. Benden böyle bir dayanışma rica etti. Ben de o dayanışma içinde olmak istedim.
Keşke oynamasaydım dediğiniz bir film var mı?
Yok, hayır bütün filmlerimi seçerek, isteyerek oynadım. Senaryo iyiyse, benim içimi kaşıyacak, böyle karnıma ağrı saplayacak bir senaryoysa, hangi rol olursa olsun; arkadan geçmeye bile razıyım.
Sizce oyunculuğun ideal bir yaşı var mıdır? Şu an oynadığınız filmlerde, oyunculuğa ilk başladığınız dönemki heyecanı duyuyor musunuz?
Tabi ben de yaşlandıkça bana gelen roller de değişmeye başladı. Yaşım 45 oldu ve artık bundan önce oynadığım rolleri oynama şansım giderek azalıyor. Çünkü daha gençtim, şimdi daha olgun yaşa geldim, giderek daha da yaşlanıyorum. Ona göre roller oynuyorum. Şimdi yeni gelen oyunculara bıraktık o rolleri. Onlar çok başarıyla canlandırıyorlar. Ama tabi ki oyunculuk yaşla da doğru orantılı gelişiyor. Hani derler ya "şarap gibi"dir. Gerçekten öyle. Tecrübeyle doğru orantılı bu, yaşadıklarınızla, biriktirdiklerinizle, oyunculukla beslenmesiyle doğru orantılı. O yüzden oyunculukta da yaşlanmak güzel.
Anadolu Üniversitesi Tiyatro Bölümü'nde öğretim görevlisi olarak da çalıştınız. Genç oyuncu adaylarıyla deneyimlerinizi paylaşmak nasıl bir duygu?
3 yıl ders verdim. Artık vermiyorum, elimden geldiğince vermeye çalıştım ama hocalık başka bir şey gerçekten. Hem Eskişehir'in yapısı gereğiyle taşıma suyla değirmen dönmüyor. İstanbul'da yaşıyordum buradan apar topar ders verip tekrar dönüyordum. Olmuyordu orada olmak lazım, orada yaşamak lazım, öğrencilerle mesai geçirmek lazım. Haftanın bir günü ders vermekle olmuyor. Bir de hocalık başka bir şey. Yani daha farklı psikolojilerden de anlamak gerekiyor. O da bir tecrübe, biraz erken olduğunu düşünüyorum. İnşallah daha ileride, daha olgunlaşınca... Güzel bir şey çünkü gençlerle haşır neşir olmak çok güzel. Hem kendinizi de besliyorsunuz, kendinizi de diri tutuyorsunuz onlar sayesinde ama yine de bu konuda eksikliğim çok.
Sıradan bir filmde başrol oynamak mı, yoksa daha geniş kitlelere ulaşan bir yapımda yan rol almak mı sizi daha çok cezbeder?
Başrol oynamanın keyfi de ayrı, böyle yardımcı rollerde oynamak da çok keyifli. Senaryo iyiyse, benim içimi kaşıyacak, böyle karnıma ağrı saplayacak bir senaryoysa, hangi rol olursa olsun arkadan geçmeye bile razıyım. Yeter ki iyi bir senaryo olsun, iyi bir yönetmenin elinden çıksın, usta işi olsun. Önemli değil.
Halkın içinde yaşadığınız söylenir hep. Dışarıda size karşı tepkiler nasıl?
Çok sevdiklerine şahit oluyorum. Yolda, otururken, sohbet ederken... O hayat, başka bir hayat. Sokağa çıktığım zaman ben oyuncu değilim. Bana herkes saygıyla, sevgiyle yaklaşıyor. Memnunum çünkü ben çok ortalarda olan biri değilim.
Birçok TV dizisinde de rol aldınız. Şu an TV dizilerinin durumunu nasıl görüyorsunuz? Bu dizilerde ve sinemada tabi, oyunculuk eğitimi almamış ünlülerin fazlaca başrollerde görünmesi sizi rahatsız ediyor mu?
Televizyonda gerçekten iyi paralar kazanılmaya başlandı. Hem yapımcısına, hem oyuncusuna iyi para kazandırıyor. Durum böyle olunca da bu pastadan pay almak isteyen bir sürü insan var. Aklına gelen ilk fikirle bir senaryo yazıp ortaya çıkıyorlar bir dizi çekmek adına ama gerçekten olmamış senaryolar bunlar. Yani çoğu iyi değil, bir sürü de dizi var şu an, çoğu elenip gidecek. Bu bir furya. Herkes ne kapmak isterse atlıyor bu işe.
Sizin yayından kaldırılan dizleriniz oldu mu?
Oldu tabi, 2 tane üst üste dizim kalkmıştı : "İstanbul Şahidimdir" ve "Seher Vakti" dizileri.
Sizce senaryoları mı yetersizdi, yoksa tamamen rating sorunları mı?
Senaryoları yeterli olduğu için ben evet dedim. Yetersiz bir senaryo olsaydı evet demezdim ama burada başka şeyler, bizi aşan şeyler giriyor: yayın saati, yayınlandığı kanalın politikası, karşısında tutulan bir dizi var mı yok mu gibi parametreleri var. Benim hiç anlayamadığım, hiç bilmediğim şeyler. Olan biz oyunculara oluyor, gerçekten üzülüyorum. Sanki benim yüzümden kalkmış gibi bir psikolojiye giriyorum. O yüzden ben geçen yıl hiçbir TV dizisinde oynamadım. Yani biraz küstüm, uzaklaştım o piyasadan. Bir sürü insan oradan ekmek yiyor ve ona göre planını yapıyor, pat diye kalkınca bir anda ortada kalıyor. Bir de tabi çok dizi olunca bu kadar elemanı nasıl karşılayacaksınız? İstihdam sorunu var. Türkiye'de bu kadar görüntü yönetmeni yok, Türkiye'de bu kadar senarist yok. Birbirimizi kandırmayalım yani. Bu kadar iyi ışıkçı, iyi kostümcü yok, iyi sanat yönetmeni yok, iyi oyuncu yok, iyi nakliyeci yok. Bu kadar çok dizi olunca... Ama hayat akıp gidiyor, yani yarış içindesiniz. Kalitesiz elemanlarla bu iş ne kadar iyi oluyor işte görüyoruz. Çamur gibi diziler izliyoruz. Çok kötü senaryolar, çok kötü oyuncuların oynadığı maalesef...
TV dizilerindeki başarı yakalandıktan sonra, bunu bir de sinemada deneyelim mantığına karşıyım.
Şimdiye kadar çalıştığınız yönetmenler içerisinde birlikte çalışmaktan en çok keyif aldığınız isimler kimler oldu?
Son filmimde sevgili Ömer Kavur'la keyifle çalıştım. Ben bütün yönetmenlerimle keyifle çalıştım ama tabi Ömer Kavur çok başka bir tecrübe oldu benim için. Bir oyuncuyla nasıl diyalog kurulması gerektiğini iyi bilen, oyuncuya karşı hiçbir kompleks duymayan, sevgi saygı duyan, onu özgür bırakan, rahat bırakan bir yönetmen. Bir de çok donanımlıydı. Çok bilgili, çok görgülüydü. Hani bir ders gibiydi, okul gibiydi onunla çalışmak. Onun dışında genç yönetmenlerle de çalışmaktan çok keyif aldım. Derviş Zaim'le, Serdar Akar'la, en son Murat Şeker'le, daha bir dolu var, Çağan Irmak'la çalıştım.
Yurtdışında yaşamış Türk yönetmenlerin çektiği filmlerde daha farklı bir hava mı oluyor? Hikayeleri daha farklı mı işliyorlar?
Mesela Fatih Akın. Onların da başka dertleri var orada. Yani hem orada yaşayıp hem oralı olmak ama aslında bir Türk olmak gibi sıkıntıları var. O sıkıntıları anlatmak daha farklı bir dil gerektiriyor olabilir ve gerçekten Fatih Akın yaratıcılığı üst düzeyde olan bir yönetmen. Hem senarist olarak, hem yönetmen olarak. Tabi ki ortaya çıkan sonuç çok farklı. Bir de ellerinde iyi paralar var, prodüksiyon olanakları çok zengin. Gerçekten Türkiye'de ilk filmi çeken bir yönetmenle kıyasladığımızda Fatih Akın'ın arkasında iyi bir sektör var en azından, Alman film sektörü var. Türkiye'yle kıyaslandığında çok avantajları var. Üstüne bir de yaratılıcılık eklendiği zaman iş zaten kendiliğinden çözülüyor...
Türk sineması, 90'ların başında durağan bir dönem geçirdi. Şimdi yeniden bir hareketlenme var. Sizce Türk sineması eski havasını yakalayabilecek mi?
Tabi çok farklı. Giderek daha iyi olacaktır mutlaka ama bir şeyin ayrımına varmak lazım. TV dizilerindeki başarı yakalandıktan sonra bunu bir de sinemada deneyelim mantığına karşıyım ben. TV mantığıyla sinema yapmaya karşıyım. Televizyon mantığıyla, televizyon formatıyla çekilen senaryolar, konular sinema mantığına uymuyor. Oyunculuğu farklı. Sinema sanat bir kere, televizyon bir sanat değil. Sinema bir sanatsa o sanatın gerekliliğini yerine getirmek lazım. Hem senaryonuzda, hem kameranızda, hem ışık kullanımınızda, hem de oyunculuk anlamında o sanatın gerektirdiklerini yerine getirmeniz lazım. Ama televizyon mantığıyla çekerseniz hani 5 günde çekelim, 6. gün dublajını yapalım, 7. günde yayına sokalım gibi. Yalapşap, ucundan değinerek konulara, kazımadan, karton karton tiplerle... Karton tipler bitti, onlar eski Yeşilçam sinemalarındaydı, arkası yoktu, tek boyutluydu, şimdi 3 boyutlu her şey. Yani kazıdıkça altından bir sürü dert çıkıyor, sıkıntı çıkıyor. O anlamda böyle Hababam Sınıfı gibi, Hırsız Var gibi filmler, asla küçümsemiyorum, onlarda da bir sürü emek var ama sinema değiller benim gözümde...
Yerli sinemamızda filmler biraz acele mi çekiliyor? Profesyonellik konusunda eksiklik var mı sizce?
Profesyonel çekilmediği konusunda katılıyorum. Yurt dışında 6-7 ayda çekilen bir film Türkiye'de 1, 1.5 ayda çekiliyor. Rekorlar var, 15 günde, 10 günde çekilen sinema filmi var. Sinemanın doğasına aykırı. Neden? Teknik olanaksızlıklardan, maddi olanaksızlıklardan. Bir tekrarda kabul edilecek sahneler... Halbuki olana kadar çekmek lazım.
Kendi filmlerinizin çekim sürecinde, sık tekrar oluyor mu?
Olana kadar çekmekten yanayım. Ben içime sinmediyse yönetmenden rica ediyorum bu sahneyi tekrar çekelim diye. Ama nereye kadar ısrarcı olabilirsin. Çünkü bir film harcanıyor ve para gidiyor. Maalesef buralarda kilitleniyor işler Türkiye'de...
Bir hazırlanma süreci oluyor mu? Oynadığınız roller için özel bir çalışmaya gerek duyuyor musunuz?
Tabi, dersimi çalışarak gidiyorum. Okuyorum çekilecek sahneleri, kendi kafamda dramatizesini yapıyorum, ezberliyorum rolümü. Ama oynadığımız roller öyle çok özel karakterler değil, sıradan karakterler. Üzerinde uzun uzun ön hazırlık yapılacak karakterler değil. Çünkü edebiyat uyarlaması çekmiyorsanız Yağmur Adam gibi özel karakterleri, üzerinde çalışılması gereken rolleri oynamıyoruz.
"Şu kitap sinemaya uyarlansa, çok güzel film olurdu" dediğiniz bir kitap var mı?
Çok ender. "Salkım Hanımın Taneleri" uyarlandı. Yılmaz Karakoyunlu'nun bir romanı. Benim oynadığım 15 film içinde uyarlama bir tek o var yanlış hatırlamıyorsam. Hepsi özgün senaryolardı. Beyoğlu'na çıktığımızda karşılaştığımız sıradan insanlar. Tabi kazıdığınız zaman altından bir sürü şey çıkıyor ama fiziksel bir özelliğe dikkat çekmek gerekiyorsa onun üzerine özel bir çalışma yapmak gerekir. Ama normal sağlıklı bir adamsa sadece içinde psikolojik sıkıntıları varsa özel bir çalışma yapmaya gerek yok. Tiyatroda öyle değil. Tiyatroda oynadığınız karakteri gerçekten irdelemek lazım. Biz Shakespeare de oynuyoruz, bir sürü dünya klasiği de oynuyoruz. Onlara çalışmak gerekiyor.
Sinemayı internetten takip ediyor musunuz?
İnternetle aram çok yok. Bir iki site var : Tiyatro, sinema sitelerine giriyorum ve günceli takip etmek için haber sitelerine bakarım. Günümün büyük bölümünü bilgisayar başında geçirmiyorum, çok da kapılmak istemiyorum.
Uğur Polat
Röportaj : www.film.gen.tr
Sinekli Bakkal Dizisi - Tanıtım Fragmanı
Sinekli Bakkal Dizisi - Tanıtım Fragmanı
Sahipsiz güvercinlerdi bunlar...
Sürgünde yazılmıştı hepsi;
kanatları hala İstanbul kokarken...
"adreste bulunamadı" diye
dalgalanıp geri geldi.
kızım...
aradığım hasrette bulunamadı.
Sinekli Bakkal
Halide Edip Adıvar'ın Unutulmaz Eseri.
Bir Devrin Bittiği Bir Aşkın Başladığı Yerde...
Sinekli Bakkal Dizisi Fragmanı Çok Yakında!
Sinekli Bakkal Dizisi - Çok Yakında! - Fragman
Halide Edip Adıvar ' ın Ölümsüz Eserinden Uyarlama Bir Baş Yapıt
Sinekli Bakkal
Özge Özberk ' in Muhteşem Oyunculuğuyla
Sinekli Bakkal Dizisi Genel Özet Ve Tanıtım Yazısı
Genel Özet
Liseyi bitirdikten sonra üniversiteye gitmesine izin verilmeyen Rabia, annesi ve dedesiyle birlikte baskı altında yaşamaktadır, mutsuzdur. Çocukluğundan beri görmediği babası Tevfik ise yurtdışında sürgündedir. İlhami ve Emine’nin anlattıklarının tam aksine herkesin çok sevdiği Tevfik yetenekli bir komedyendir.
Annesi Emine, Selim Bey’lerin konağına özel günlerde yemek yapmaya giderken Rabia'yı da yardıma götürür. Emine, Rabia’ya konağın mutfak kapısından ileri geçmesini yasaklamıştır. Bu genç kız için anahtar deliğinden ibaret olan konak ortamı hep bir merak konusudur. Bir gün Rabia, mutfak camının önündeyken üst katlardan gelen piyano sesiyle büyülenir ve şarkıya eşlik eder. Parça bittiğinde Peregrini’den utanıp ortadan kaybolur. Piyano Hocası sesin sahibini arar. Ancak böylesi bir müzisyeni etkileyen kişinin Rabia olacağı kimsenin aklına gelmez.
ATV Tanıtım Yazısı
Şarkın gizemli serüveninde aklıyla yola çıkan batılı bir müzisyen,
Garba açılan kapıları kalbiyle aralayan doğulu bir kız,
Ve dokuzuncu köyden de kovulup yurduna dönen ortaoyuncu, Onları aşkın tınısıyla, hasretle birleştiren Halide Edib'in usta kalemi...
Eskimeyen, eskimeyecek bir başyapıt : Sinekli Bakkal...
Yepyeni senaryosuyla, bugün, yeniden Sinekli Bakkal...
Türk edebiyatının unutulmaz eserlerinden biri olan Sinekli Bakkal, Pastel Yapım tarafından dizi film projesi olarak hazırlandı. İstanbul’un kenar sokaklarıyla lüks mahalleleri arasında yaşayan farklı sınıflardan kahramanlar aracılığıyla; II.Meşrutiyet öncesi toplumsal yaşam içinde yalpalayan insanların anlatıldığı roman tarafından günümüze uyarlandı.
Öykü ve karakterler bugünün sinema ve televizyon izleyicisi için ilgi çekici hale getirilirken; nitelikli ve büyük bir kitlenin heyecanla, tartışarak ve keyifle takip edeceği bir proje oluşturuldu.
"Sinekli Bakkal" yakında atv'de başlıyor!
"Sinekli Bakkal" yakında atv'de başlıyor!
Özge Özberk Biyografisi
Özge Özberk Biyografi
Özge Özberk, 13 Ağustos 1976 Cuma günü İstanbul'da doğdu. Müjdat Gezen Sanat Merkezi tiyatro bölümünden mezun oldu. 2000-2002 yıllarında İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi Şiir Tiyatrosu Kulübü’nde yönetmenlik yaptı. “Bizim Ev”, “Sır Dosyası” ve “Bizimkiler” gibi televizyon yapımlarında oyunculuk yaptı, “Yıldız Tepe” adlı filmde başrol oynadı. "Otogargara" müzikali ve “Sen Hiç Ateşböceği Gördün mü?” oyununda da rol aldı. Bunların arkasında genç yaşında girdiği BKM'nin payı çok büyüktür. Daha sonra asıl yıldızının parladığı Cem Yılmaz'ın GORA filminde Ceku, Babam ve Oğlum filminde Birgül, Çağan Irmak'ın 80'leri anlattığı Çemberimde Gül Oya'da Genç Yurdanur, Kırık Kanatlar'da Nazlı, 2007'de de yönetmenliğini Biket İlhan, senaristliğini Metin Belgin'in yaptığı Nazım Hikmet Ran'ın hayatını anlatan Mavi Gözlü Dev adlı filmde oynadı. Geniş Zamanlar dizisinde Zehra karakteriyle karşımıza geldi. Özge, oyunculuğa başladığı ilk günden beri çizgisini korumayı, başarısını her projesinde konuşturmayı ve hayatından alkışların hiç eksik olmamasını istiyor.
Özge Özberk Televizyon Geçmişi
Özge Özberk'in televizyon yapımlarında boy göstermesi ta 90'lara, Bizimkiler'e dayanır. Henüz 16 yaşındayken dönemin en çok izlenen ve sevilen dizilerinden olan Bizimkiler'de, başrol karakteri olan Ali'nin sevgilisi olarak karşımıza çıkan Özge'yi aradan geçen 15 sene sonra yine ekranlarda görebileceğimizi kimse tahmin edemezdi. Özge, Bizimkiler'den sonra oyuncu abisi Özgür Özberk'le karşılıklı oynadığı, TGRT'de yayınlanan Bizim Ev'de, bundan sonra da Sır Dosyası adlı televizyon yapımında çıktı karşımıza. İsminin en çok duyulduğu, en çok ses getiren dizisi ise kuşkusuz yönetmenliğini ve senaristliğini Çağan Irmak'ın yapığı, 2004 yapımı Kanal D'de yayınlanan Çemberimde Gül Oya'dır. Mehmet Ali Nuroğlu ile başrolü paylaşmış ve sonraki yapımlarına da temel hazırlamıştır. Dizide Genç Yurdanur'u oynamıştır. Bunun ardından 2005 yapımı yine bir Kanal D dizisi olan Kırık Kanatlar'da başrol Nazlı'yı oynamış ve oyunculuğuna oyunculuk katmıştır. Dizi 36 bölüm sürmüş, Özge ise rol arkadaşı Cansel Elçin ile 24 bölümünde yer almıştır. Son olarak 'dizilere ara veriyorum' dediği bir dönemde aklını çelen bir kasta ve yine usta bir isimden çıkan senaryoya sahip olan, Zuhal Olcay, Oktay Kaynarca ile birlikte başrol Zehra karakterini oynadığı Geniş Zamanlar'da gördük Özge'yi. Son olarak Özge Özberk, yönetmenliğini Gülçin Gülbahçe'nin yaptığı Halide Edip Adıvar'ın Sinekli Bakkal kitabından uyarlanan ve ATV ekranlarında gösterilecek olan Sinekli Bakkal dizisiyle Tv ekranlarına geliyor..
Özge Özberk Sinema Geçmişi
Özge Özberk'in sinema kariyeri 2000 yapımı Yağmur Taylan imzalı Yıldız Tepe adlı filmde başrol oynaması ile başladı. Bu yapımdan 4 yıl sonra, 2004'te, Cem Yılmaz'ın gişe rekortmeni filmi G.O.R.A'da Prenses Ceku rolüyle karşımızdaydı ve başroldeydi. G.O.R.A'nın ardından 2-3 sene kadar televizyona ağırlık verdi. Daha sonra yine gişe rekortmeni Babam ve Oğlum filminde başrol Sadık'ın eski sevgilisi Birgül karakterini canlandırdı. Son olarak 2007 yılında yönetmenliğini Biket İlhan, senaristliğini Metin Belgin'in yaptığı usta şair Nazım Hikmet Ran'ın hayatının konu alındığı Mavi Gözlü Dev adlı filmde Yetkin Dikiciler ve Dolunay Soysert ile başrolleri paylaştı. Nazım'ın amcasının kızı Münevver'i canlandırdı. Ayrıca bu yapımlar arasında genç yapım firması Babun Film'in bilim kurgu türündeki Hakimiyet adlı kısa metrajlı filminde oynadı.
Özge Özberk, 13 Ağustos 1976 Cuma günü İstanbul'da doğdu. Müjdat Gezen Sanat Merkezi tiyatro bölümünden mezun oldu. 2000-2002 yıllarında İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi Şiir Tiyatrosu Kulübü’nde yönetmenlik yaptı. “Bizim Ev”, “Sır Dosyası” ve “Bizimkiler” gibi televizyon yapımlarında oyunculuk yaptı, “Yıldız Tepe” adlı filmde başrol oynadı. "Otogargara" müzikali ve “Sen Hiç Ateşböceği Gördün mü?” oyununda da rol aldı. Bunların arkasında genç yaşında girdiği BKM'nin payı çok büyüktür. Daha sonra asıl yıldızının parladığı Cem Yılmaz'ın GORA filminde Ceku, Babam ve Oğlum filminde Birgül, Çağan Irmak'ın 80'leri anlattığı Çemberimde Gül Oya'da Genç Yurdanur, Kırık Kanatlar'da Nazlı, 2007'de de yönetmenliğini Biket İlhan, senaristliğini Metin Belgin'in yaptığı Nazım Hikmet Ran'ın hayatını anlatan Mavi Gözlü Dev adlı filmde oynadı. Geniş Zamanlar dizisinde Zehra karakteriyle karşımıza geldi. Özge, oyunculuğa başladığı ilk günden beri çizgisini korumayı, başarısını her projesinde konuşturmayı ve hayatından alkışların hiç eksik olmamasını istiyor.
Özge Özberk Televizyon Geçmişi
Özge Özberk'in televizyon yapımlarında boy göstermesi ta 90'lara, Bizimkiler'e dayanır. Henüz 16 yaşındayken dönemin en çok izlenen ve sevilen dizilerinden olan Bizimkiler'de, başrol karakteri olan Ali'nin sevgilisi olarak karşımıza çıkan Özge'yi aradan geçen 15 sene sonra yine ekranlarda görebileceğimizi kimse tahmin edemezdi. Özge, Bizimkiler'den sonra oyuncu abisi Özgür Özberk'le karşılıklı oynadığı, TGRT'de yayınlanan Bizim Ev'de, bundan sonra da Sır Dosyası adlı televizyon yapımında çıktı karşımıza. İsminin en çok duyulduğu, en çok ses getiren dizisi ise kuşkusuz yönetmenliğini ve senaristliğini Çağan Irmak'ın yapığı, 2004 yapımı Kanal D'de yayınlanan Çemberimde Gül Oya'dır. Mehmet Ali Nuroğlu ile başrolü paylaşmış ve sonraki yapımlarına da temel hazırlamıştır. Dizide Genç Yurdanur'u oynamıştır. Bunun ardından 2005 yapımı yine bir Kanal D dizisi olan Kırık Kanatlar'da başrol Nazlı'yı oynamış ve oyunculuğuna oyunculuk katmıştır. Dizi 36 bölüm sürmüş, Özge ise rol arkadaşı Cansel Elçin ile 24 bölümünde yer almıştır. Son olarak 'dizilere ara veriyorum' dediği bir dönemde aklını çelen bir kasta ve yine usta bir isimden çıkan senaryoya sahip olan, Zuhal Olcay, Oktay Kaynarca ile birlikte başrol Zehra karakterini oynadığı Geniş Zamanlar'da gördük Özge'yi. Son olarak Özge Özberk, yönetmenliğini Gülçin Gülbahçe'nin yaptığı Halide Edip Adıvar'ın Sinekli Bakkal kitabından uyarlanan ve ATV ekranlarında gösterilecek olan Sinekli Bakkal dizisiyle Tv ekranlarına geliyor..
Özge Özberk Sinema Geçmişi
Özge Özberk'in sinema kariyeri 2000 yapımı Yağmur Taylan imzalı Yıldız Tepe adlı filmde başrol oynaması ile başladı. Bu yapımdan 4 yıl sonra, 2004'te, Cem Yılmaz'ın gişe rekortmeni filmi G.O.R.A'da Prenses Ceku rolüyle karşımızdaydı ve başroldeydi. G.O.R.A'nın ardından 2-3 sene kadar televizyona ağırlık verdi. Daha sonra yine gişe rekortmeni Babam ve Oğlum filminde başrol Sadık'ın eski sevgilisi Birgül karakterini canlandırdı. Son olarak 2007 yılında yönetmenliğini Biket İlhan, senaristliğini Metin Belgin'in yaptığı usta şair Nazım Hikmet Ran'ın hayatının konu alındığı Mavi Gözlü Dev adlı filmde Yetkin Dikiciler ve Dolunay Soysert ile başrolleri paylaştı. Nazım'ın amcasının kızı Münevver'i canlandırdı. Ayrıca bu yapımlar arasında genç yapım firması Babun Film'in bilim kurgu türündeki Hakimiyet adlı kısa metrajlı filminde oynadı.
Sinema künyesi : Yıldız Tepe (2000), G.O.R.A (2004), Babam ve Oğlum (2005), Mavi Gözlü Dev (2007), Hakimiyet (K-2006)
Özge Özberk Tiyatro Geçmişi
Özge Özberk'in sanat yaşamı ve kariyeri tiyatro ile başlamıştır. Yani bir diğer deyişle tiyatro kökenli bir sanatçımızdır. Daha çok küçük yaşlarda Beşktaş Kültür Merkezi'nde Yılmaz Erdoğan ve diğer usta oyuncularla bir arada oynama şansını yakalamış ve bu, onun için her zaman bir avantaj olmuştur. Ayrıca Müjdat Gezen Sanat Merkezi'nde bir süre eğitim görmüştür. Şu ana kadar oynadığı tiyatro oyunlarına veya müzikallerine örnek olarak Sen Hiç Ateşböceği Gördün mü, Otogargara, Oğlum Adam Olacak verilebilir. Özge, halen Ekim ayında sahnelenecek olan, kendisinin de Ophelia'yı oynayacağı Hamlet Alaturka'nın çalışmalarını Göztepe AFL Kültür Merkezi'nde Emre Kınay'ın Duru tiyatrosunda sürdürüyor.
Uğur Polat Biyografisi
Uğur Polat Biyografi
İlk ve ortaöğrenimi süresince Ankara'da yaşayan Uğur Polat, aslında İstanbullu. Ankara'daki tiyatro yıllarından sonra doğduğu şehre dönerek İstanbul Devlet Tiyatroları'nda çalışmaya başlamış.
Üç sene boyunca gazetecilik okuyan sanatçının aynı zamanda mimarlığa da özendiği zamanlar olmuş ama sonuçta kalbinin istediği yola girmiş ve bugünlere gelmiş.
1990 yılında "umut veren erkek oyuncu" ödülüne layık görüldü.
1999 yılında Salkım Hanım'ın Taneleri filmindeki rolü ile "en iyi erkek oyuncu" dalında Altın Portakal almıştı kendisi.
İyi oyunlarda rol aldı almasına ama kendisi Ankara'daki tiyatro yıllarında bilet kesmekten dekorculuğa kadar bir çok yan iş de yapmış. Yani tiyatronun tozunu iyice yutmuş. Aslında bunu da asıl şansı olarak nitelendiriyor.
Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nde öğretim üyeliği yapmış.
Uğur Polat Sinema Geçmişi
Mavi Gözlü Dev : Nazım Hikmet (2007) - Tahsin Bey rolünde
2 Süper Film Birden (2006)
Pars: Kiraz Operasyonu (2006)
Sis ve Gece (2006) - Gizli Servis elemanı rolünde
Karşılaşma (2003) - Sinan rolünde
Dar Alanda Kısa Paslaşmalar (2000) - Cem rolünde
Filler ve Çimen (2000)
Salkım Hanım'ın Taneleri (1999)
Uğur Polat Televizyon Geçmişi
2007 - Tutsak
2007 - Küçük Adımlar
2005 - Seher Vakti - Ali
2004 - İstanbul Şahidimdir - Sina Öz
2003 - Sultan Makamı - Arif
2001 - Yeditepe İstanbul - Ali
2000 - Beni Unutma
Şemsi İnkaya Biyografisi
Şamsi İnkaya Biyografi
Şemsi İnkaya, 13 Nisan 1939 tarihinde İstanbul'da doğdu. Ticaret Lisesi ve konservatuarda okudu. Tiyatro sanatçısı Ayten Erman ile evlenip ayrılmıştır. Ozan isminde bir oğlu vardır. Sanat hayatına İ.Ü.T.B. Gençlik Tiyatrosu'nda amatör olarak başlamıştır. İlk oyunu "Pabuçcu Ahmet"tir. Avni Dilligil, Ulvi Uraz gibi pek çok tiyaroda yetişmiştir. Şemsi İnkaya, "Tiyatro Oyuncuları Derneği" (To-Der) üyesi ve denetleme kurulu başkanıdır.
1970 ve 80'li yıllarda Yeşilçam'da pek çok karakter rollerinde oynamıştır. 1981 yapımı Gırgiriye, 1982 yapımı Görgüsüzler gibi filmlerde çok sevilmiştir. 2000 yılında "Üvey Baba" dizisinde sergilediği oyunculuğuyla göz doldurmuştur.
Sanat hayatında yer aldığı projeler : Kırık Kanatlar 2005, Zümrüt 2004, İçerideki Mehmet 2002, Efsane Pamir 2002, Cümbüşiye 2000, Zart-1 TV 2000, Yarı Şakı Yarı Ciddi 2000, Üvey Baba 2000, Çökertme 1997, Mesela Dedik 1996, Cümbüş Sokak 1993, Herkesin Hayali 1992, Bir Aşk Bin Günah 1989, Sevdim Cemil 1989, Zehir Hafiye 1989, Talih Kuşu 1989, Biz Doğarken Gülmüşüz 1987, Serbest Kürsü Hüsnü / Cici Kızlar 1987, Damga 1987, Gönülden Gönüle 1987, Hafız Yusuf Efendi 1987, Yarınsız Adam 1987, Kıskıvrak 1986, Aşk Hikayemiz 1986, Ah Bu Kadınlar 1986, Aptallar Çetesi 1986, Gün Doğmadan 1986, Hayat Kadını 1986, Büyük Günah 1985, Fakir Milyoner 1985, Deliye Hergün Bayram 1985, Alev Alev 1984, Yosma 1984, Taçsız Kraliçe 1984, Gırgıriyede Büyük Seçim 1984, Beyaz Ölüm 1983, Zifaf 1983, Gırgıriyede Cümbüş Var 1983, Adile Teyze 1982, Görgüsüzler 1982, Gözüm Gibi Sevdim 1982, Islak Mendil 1982, Şıngırdak Şadiye 1982, Gırgıriye 1981, Yüz Karası / Şöhretin Sonu 1981, Gırgıriyede Şenlik Var 1981, Zübük 1980, Vazgeç Gönlüm 1980, Tanrıya Feryat 1980, Doktor 1979, Vah Başımıza Gelenler 1979, Canikom 1979, Aşk Şarabı 1979, Bir Çiçek Üç Böcek 1979, Aşk Kadını 1979, Köşe Kapmaca 1979, Hedef 1978, Evlidir Ne Yapsa Yeridir 1978, Çaresiz 1978, Bizim Kız 1977, Bıktım Her Gün Ölmekten 1976, Ne Umduk Ne Bulduk 1976, Kuklalar 1976, Sıralardaki Heyecan 1976, Zühtü (I) 1976, Aman Karım Duymasın 1976, Arabacının Aşkı 1976, Bıktım Bu Hayattan 1976, Evlilik Şirketi 1976, Ah Bu Gençlik 1975, Hababam Git Hababam Gel 1975, Azgın Bakireler 1975, Şehvet Kurbanı 1972, Vur Patlasın Çal Oynasın 1970
Şemsi İnkaya, 13 Nisan 1939 tarihinde İstanbul'da doğdu. Ticaret Lisesi ve konservatuarda okudu. Tiyatro sanatçısı Ayten Erman ile evlenip ayrılmıştır. Ozan isminde bir oğlu vardır. Sanat hayatına İ.Ü.T.B. Gençlik Tiyatrosu'nda amatör olarak başlamıştır. İlk oyunu "Pabuçcu Ahmet"tir. Avni Dilligil, Ulvi Uraz gibi pek çok tiyaroda yetişmiştir. Şemsi İnkaya, "Tiyatro Oyuncuları Derneği" (To-Der) üyesi ve denetleme kurulu başkanıdır.
1970 ve 80'li yıllarda Yeşilçam'da pek çok karakter rollerinde oynamıştır. 1981 yapımı Gırgiriye, 1982 yapımı Görgüsüzler gibi filmlerde çok sevilmiştir. 2000 yılında "Üvey Baba" dizisinde sergilediği oyunculuğuyla göz doldurmuştur.
Sanat hayatında yer aldığı projeler : Kırık Kanatlar 2005, Zümrüt 2004, İçerideki Mehmet 2002, Efsane Pamir 2002, Cümbüşiye 2000, Zart-1 TV 2000, Yarı Şakı Yarı Ciddi 2000, Üvey Baba 2000, Çökertme 1997, Mesela Dedik 1996, Cümbüş Sokak 1993, Herkesin Hayali 1992, Bir Aşk Bin Günah 1989, Sevdim Cemil 1989, Zehir Hafiye 1989, Talih Kuşu 1989, Biz Doğarken Gülmüşüz 1987, Serbest Kürsü Hüsnü / Cici Kızlar 1987, Damga 1987, Gönülden Gönüle 1987, Hafız Yusuf Efendi 1987, Yarınsız Adam 1987, Kıskıvrak 1986, Aşk Hikayemiz 1986, Ah Bu Kadınlar 1986, Aptallar Çetesi 1986, Gün Doğmadan 1986, Hayat Kadını 1986, Büyük Günah 1985, Fakir Milyoner 1985, Deliye Hergün Bayram 1985, Alev Alev 1984, Yosma 1984, Taçsız Kraliçe 1984, Gırgıriyede Büyük Seçim 1984, Beyaz Ölüm 1983, Zifaf 1983, Gırgıriyede Cümbüş Var 1983, Adile Teyze 1982, Görgüsüzler 1982, Gözüm Gibi Sevdim 1982, Islak Mendil 1982, Şıngırdak Şadiye 1982, Gırgıriye 1981, Yüz Karası / Şöhretin Sonu 1981, Gırgıriyede Şenlik Var 1981, Zübük 1980, Vazgeç Gönlüm 1980, Tanrıya Feryat 1980, Doktor 1979, Vah Başımıza Gelenler 1979, Canikom 1979, Aşk Şarabı 1979, Bir Çiçek Üç Böcek 1979, Aşk Kadını 1979, Köşe Kapmaca 1979, Hedef 1978, Evlidir Ne Yapsa Yeridir 1978, Çaresiz 1978, Bizim Kız 1977, Bıktım Her Gün Ölmekten 1976, Ne Umduk Ne Bulduk 1976, Kuklalar 1976, Sıralardaki Heyecan 1976, Zühtü (I) 1976, Aman Karım Duymasın 1976, Arabacının Aşkı 1976, Bıktım Bu Hayattan 1976, Evlilik Şirketi 1976, Ah Bu Gençlik 1975, Hababam Git Hababam Gel 1975, Azgın Bakireler 1975, Şehvet Kurbanı 1972, Vur Patlasın Çal Oynasın 1970
Kaydol:
Yorumlar (Atom)